Avrupa’daki çocuklarda COVID-19 oranları çalışması: “Sıra gelirse çocuklar da aşılanmalı”

-
Aa
+
a
a
a

Prof. Dr. Selim Badur, Korona Günleri’nde haftanın genel bir değerlendirmesini yaptı, çeşitli ülkelerdeki son durumu aktardı. Son olarak da Avrupa’daki çocuklarda COVID-19 oranları çalışmasının sonucunu paylaştı. 

Selim Badur'la Korona Günleri: 21 Hazıran 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 21 Hazıran 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(21 Haziran 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın, günaydın herkese!

Özdeş Özbay: Günaydın!

SB: Özdeş, Feryal iyi haftalar dinleyicilerimize de!

ÖÖ: Teşekkür ederiz.

SB: Efendim, geçen haftadan bu yana bir haftalık süre içinde günlük ortalama 363 bin 700 kadar yeni COVID-19 olgusu saptandı dünyada. Toplam olgu sayısı 178 milyonu ve yaşamını yitirenler de 3,8 milyon oldu, 4 milyona doğru gidiyor. Aşılama 2,6 milyar doza ulaştı, bu önemli bir sayı. Dünya nüfusunun %21,5’u en az 1 doz aşı aldı, buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde bu oran binde 8. Yanlış mı söyledim acaba diye baktım iki defa: binde 8. Türkiye’de 2,5 milyon tam doz almış, tam aşılı kişi var, yaklaşık bu da toplumun %17’sini oluşturuyor. Şimdi dünyada ya da Türkiye’de “tamam ne kadar güzel aşılama iyi gidiyor, biz bu işin üstesinden geliyoruz, zaten olgu sayıları da azalıyor” gibi bir iyimser hava var. Bu sanıyorum biraz erken yapılmış bir yorum çünkü birçok çalışmada hani sadece aşılayarak bu işin üstesinden öyle kolay kolay gelinemeyeceği gösterilmeye başlandı. Elbette aşılamanın yadsınmaz çok ciddi bir katkısı var ama aşılama oranları da bütün dünyada ancak %21’i aşılanmışken, hele Türkiye’de sadece %17’si aşılanmışken bu işin üstesinden pek öyle kolay kolay gelinemez. Neden söyledim bunu? Sona sakladım ama dayanamadım, baştan söyleyeyim, çok önemli bir çalışma çıktı, bu çalışma Güney Afrika ve Max Planck’taki ekiplerin ortak çıkardıkları bir çalışma, Alex Sigal ve arkadaşları, onun ekibi. Bizim aşı ile oluşturduğumu antikorlar bizi nasıl koruyor? Vücutta hücrelerin dışına çıkan ve başka hücreleri enfekte edecek olan çok sayıdaki virüs partikülü, henüz hedef aldıkları hücrelere gidip yapışmadan, antikorlar onları nötralize ediyorlar, onlara bağlanıyorlar ama bu ekibin yaptığı çalışmada ilginç bir şey gösterildi. Bu virüslerin kullandığı bu strateji başka virüsler için de gösterilmişti ama COVID-19 etkeni Sars-Cov-2 için ilk defa gösteriliyor. Şimdi yeni virüs partikülleri etrafa saçıldı, serbest haldeler, antikorlar onları nötralize ediyor ama virüs buna değim yerindeyse uyanırsa “ben yeni salgılayacağım, etrafa saçacağım virüsleri niye antikorların hedefi haline getireyim? Kendimi antikorlardan koruyayım” diyor. O zaman hücreleri yan yana getiriyor, hiç serbest virüs partikülü dolaşıma girmiyor, hücreden hücreye virüsün geçişi oluyor. O zaman antikorlarla temas olasılığı ortadan kalkıyor. Bu durum çok önemli bir yöntem virüsün yayılması için. Bunu niye söyledim? Bu mekanizma ortaya konunca “e o zaman aşı bir işe yaramaz mı?” demek doğru değil, bu bazı aşılıların yine de hastalanabildikleri veya enfekte olduklarını gösterince ne “aşılar bir işe yaramıyor” diye bir genelleme yapmak lazım, ne de bu mekanizme ortaya konunca “a aşılar işe yaramayacak demek” diye düşünmek doğru. Önemli olan her türlü olasılıkta hiçbir şeyin bilimde 100% olmadığının bir kanıtı, bir göstergesi, bu çok önemli bir çalışma özellikle virologlar açısından. 

Geçen programda ben beslenme ve Covid’le ilgili 1-2 çalışmaya değinmiştim, duyarlı Açık Radyo dinleyicilerinden bir uyarı aldım “öyle beslenmeyle COVID-19 filan yenilir gibi şeyler söylemeyin, yanlış anlaşılıyor” diye. Çok haklılar, çok da teşekkür ederim uyarılarına. Böyle bir şey söylemedim, sadece önemli dergilerde, Clinical and Translational Allergy gibi dergilerde yayınlanan bazı çalışmalar vardı. Orada çeşitli ekipler farklı coğrafyalarda COVID-19’un yayılma şiddetine, hızına bakmışlar. Aradaki farklılığın belki de bu ülkelerdeki beslenme alışkanlıklarıyla ilintili olabileceğini söylemişler. Sadece bir saptama, bir gözlem çalışmasıydı, hiçbir deneysel özelliği yok, yoksa “lahana yiyin, süt için, brokoli yiyin de COVID-19’a yakalanmayın” gibi ne orada bir sonuç var ne de böyle bir şeyin olmayacağını biliyoruz. 

Son günlerde herkes futbolla yatıp kalkıyor, futbolla ilgili ben de iki haber vereyim. Birincisi Rusya’dan; neden futbol ve Rusya, çünkü Rusya 1 hafta önce Moskova’da ortalama 3 bin kadar olgu çıkıyordu, son 2 günde olgu sayısı Moskova’da 9 binin üzerine çıktı. %70’i de delta varyantı yani Hindistan kökenli varyant. Ülke genelinde yaklaşık 18 bin olgu var yeni, bunun neredeyse yarısı Moskova’da ve Moskova belediye başkanı Serguei Sabianin’nin ilk kez aşılamayı zorunlu hale getireceğini açıkladı. Kimlere? Belediye çalışanlarına, eğitimcilere ve hizmet sektöründe çalışanlara. Bunlar aşılanma zorunda olacak kişiler. Peki nasıl zorunlu olacak? Ya aşılanmayı kabul edecekler ya da her pazartesi günü işe gelirken negatif bir PCR testi sonucu getirecekler yetkililere. Bu önemli bir gelişme, böyle bir önlem almak zorunda çünkü toplumun Rusya’da sadece %13’ü aşılanmış durumda. 

ÖÖ: Halbuki Rusya en erken aşıyı bulanlardan bir tanesi.

SB: Sadece Rusya değil İngiltere de böyle bir karar alıyor, yaşlılar evlerinde kalanlar ve çalışanların zorunlu aşılamaları tartışmaya başladı İngiltere’de. Demek ki farklı duyarlı kesimler için bu zorunlu aşı konusu gündeme geliyor. Şimdi futbol dedim, Rusya’dan aşılanmasından bahsettim, neden? Çünkü St. Petersburg’da bu Avrupa futbol şampiyonasının 7 futbol maçı oynandı ya da oynanmak üzere. St. Petersburg B grubundaki ekipleri, yani Danimarka, Rusya, Finlandiya ve Belçika’yı ağırlıyor, onların maçlarının bir kısmı St. Petersburg’da oynanıyor ve birçok seyirci farklı Avrupa kentlerinden St. Petersburg’a uçuyorlar. Bu diğer kentler için de geçerli ama Rusya bu konuda duyarlı ve hem gelenlerin Ruslara hem de Rusların gelenlere bulaştırmaları ve hastalığın yayılması söz konusu olabilir. Bir bunu belirteyim, futboldan bahsederken bir de Copa Amerika’ya ait bir haber. Biliyorsunuz farklı Latin Amerika ülkeleri covid19 riski nedeniyle bu kupayı kendi ülkelerinde yapmayı reddettiler ama Bolsanaro ve Brezilya 10 dakikada hemen “biz isteriz” dediler ve Brezilya’da oynanıyor. Şimdi bu turnuva 11 Haziran – 10 Temmuz arası yapılacak, başladı maçlar devam ediyor ama ekiplerin kaldığı otellerin çalışanlarında COVID-19 görülmeye başlandı. 

ÖÖ: Hayda!

SB: Ve sonucu 1-1 biten Şili Arjantin maçından önce Arjantin yıldızı Lionel Messi “biz bu turnuvayı yapmakla iyi mi yaptık, kötü mü yaptık bilmiyorum. Buradan virüs kapmak ve ülkemize yaymaktan çok korkuyoruz” diye bir açıklama yaptı. 

ÖM: Şimdi mi aklına gelmiş Messi’nin?

SB: Evet.

ÖÖ: Hiç değilse bu aklına gelen nadir sporculardan bir tanesi.

SB: Şimdi önemli bir nokta da aşılanan, yeni aşılar geliyor biliyorsunuz, yeni aşılarla ilgili çalışmalar nasıl yapılacak? Neden bunu söylüyorum, cumartesi günü ülkemizde 3. Ulusal Viroloji Günleri yapıldı ve orada Türkiye’deki üç yerli aşı üzerine çalışan en ileri aşamalarda bulunan Prof. Dr. Aykut Özdarendeli ile Osman Erganiş ve İhsan Gürsel’in çalışmalarını dinleme olanağı bulduk. Tabii burada şöyle bir sorun var, bu sadece Türkiye’deki çalışmalar için değil, Avrupa’da, Amerika’da dünyada yeni geliştirilen aşılar için de şöyle bir sorun var; şimdi biz aşı çalışmalarının nasıl yapıldığını artık biliyoruz. Faz1-2-3 aşamaları, bir gruba aşı veriliyor, bir gruba aşı verilmiyor, onlara plasebo veriliyor. Ancak artık kullanıma girmiş onaylı aşılar gündemde olduğu için siz çalışmalarınızda   -bu her zaman böyle yapılır aşı ve ilaç çalışmalarında- eğer ruhsatlı bir ilaç varsa burada bir aşı söz konusu, plasebo grubu olarak yani “biz bu kişilere aşı yapmıyoruz” deyip çalışma yapamazsınız. Etik olarak bu Helsinki anlaşmasına göre yasaklanmıştır. Yani bundan sonraki faz3 çalışmalarında bir gruba aşı yapacaksınız diğer grubu, plasebo grubuna aşı yapmayacaksınız, bunu gerçekleştirmek mümkün değil. O zaman elinizde tek olanak var, yeni geliştirdiğiniz aşıyı diğer grup, kontrol grubu olarak ruhsatlı bir aşıyı alan grup ile kıyaslarsınız ama bu kez başka bir sorun ortaya çıkıyor, ruhsatlı aşıyı üretenler diyorlar ki “ben aşımı vermem öyle, parayla da olsa başka bir yeni aşıyla kıyaslamak için yapılacak çalışmaya”. Bu nedenle bu faz3 çalışmaları bundan sonraki aşı projeleri ya da geliştirilecek aşı arasından bu plasebo konusunda bir sorun oluşturuyor. Bunun herhalde üstesinden gelinmesi ya da farklı bir yaklaşım, farklı bir yöntemin uygulanması lazım. 

Futboldan bahsettik ama her şey futbol değil, bir de olimpiyatlar var biliyorsunuz. Japonya’da temmuz ayı sonunda başlayacak olan ve Ağustos’un 10’una kadar sürecek olan olimpiyatlara tepkiler gittikçe artıyor ülke içinde. Toplumun sadece %6’sı tam aşılı, bu da Japonya ile bağdaşmayacak bir oran. Nasıl oluyor da sadece %6’sı? Bunun nedenleri var, aşıya geç onay verdiler, geç geldi aşılar filan. Bir de Japonya’da her ne kadar 14 bin kadar yaşamını yitiren kişi varsa da, çok değil belki ama ülkede COVID-19 riski bulunmakta ve toplum bu çok yakın bir arada yaşayan kalabalık bir toplum Japonya, yurt dışından gelecek olimpiyat izleyicilerine ülkelerine yeni varyantları taşıyıp hastalığın yayılmasında bir ivme olacağından korkuyorlar. Bunun için çeşitli protestolar var, yapılan anketlerde toplumun neredeyse %80’i olimpiyatların yapılmamasını ve ertelenmesini istiyor. Dev ekranlarda olimpiyatların çeşitli branşlardaki müsabakaların yayınlanması ve insanların bir araya gelmesi yasaklandı, bu yapılmayacak ama yine de Japon hükümet yetkilileri bu çalışmaların, bu etkinliklerin sürmesini öngörüyorlar hâlâ. 

Endonezya’dan bir haber geldi, Endonezya’da, Türkiye’de de yaygın bir şekilde uygulanan Sinovac aşısı yapılmıştı. Endonezya’daki sağlık çalışanlarının bu aşıya rağmen hastalandıkları ve hastaneye yatmak zorunda kaldıklarına ait bir haber görüldü. Tabii bunu inaktif aşıya karşı olanlar bu tip haberleri kullanıyorlar. Aslında ocak ayında 158 kadar sağlık çalışanı hastalanırken şimdi bu oran 13’e düşmüş ama yine de hani aşıyı eleştirmek için böyle bir haberin üzerine atlayabilirler. Hemen bunu düzeltmek için Türkiye’de İstanbul Tabip Odası’nın bir çalışması, yine Sinovac aşısı kullanılan ve Sinovac aşısının yoğun olarak kullanıldığı çünkü ilk aşılamada biliyorsunuz ocak ayında bu aşıyla başlanmıştı Türkiye’de, sağlık çalışanları da Sinovac’la aşılanmışlardı. 6032 kişi üzerine yapılan bir çalışmada ‘kaç kişi hastalandı, kaç kişi bu aşıdan ne kadar yararlandı?’ anketi yapılmış. Aşı olmasına rağmen COVID-19 geçiren 390 kadar sağlık çalışanı var, 5400’te 390 ama çok azı hastaneye yatış ya da yoğun bakım gerektirecek kadar hastalanmışlar. Sonuçta İstanbul’da Mart 2020 – Mart 2021 arası 45 hekim COVID-19 nedeniyle yaşamını yitirirken bu oran 2021’in aynı döneminde mart-haziran arasında 8 kişiyle sınırlı kalmış. Kısacası İstanbul Tabip Odası bulguları sağlık çalışanlarına Sinovac aşısı kullanımıyla ilgili ağır COVID-19 geçirenlerde ciddi azalma olduğunu konfirme ediyor, gösteriyor, bu önemli bir durum. 

ÖÖ: Bir de galiba 6. ayları dolmak üzere ilk aşıyı olanların. 

SB: Evet. Özdeş bu aşıların 3. doz yapılıp yapılmaması, aralarındaki süre, tek doz aşı yeterli mi? Birinci aşıyı A aşısı, ikinciyi B aşısıyla mı yapalım? İstersen bu konuyu önümüzdeki haftaya bırakalım. Çünkü bu aşılar konusunda bu tarz haberler haklı olabilecek sorular gündeme geliyor ama bunlara ait bilimsel bir veri yok. Yani üçüncü doz aşının gerekli olduğu, evet düşünüyoruz herhalde gerekir bu diyoruz; ama buna ait herhangi bir çalışma yok. Yani 6 ay geçtikten sonra bu aşının etkisi ortadan kaybolduğu henüz gösterilmedi. Bu durumun üzerine ben bir doz aşı yapayım, hatta onu farklı mı yapayım, aynı aşıyı mı yapayım? Bu konu gerçekten bilimsel platformlarda henüz kanıtlanmış bir konu değil. Bu arada varyantlardan bahsetmek istiyorum, çünkü biz en son delta ve kapa varyantları Hindistan kökenli iki varyanttan, iki mutasyona uğramış, davranışı değişikliğe uğramış olabilir virüslerden bahsediyorduk ama bu varyantların ortaya çıkması durmuyor. İki yeni varyant ortaya çıktı 1 hafta içinde, bir tanesi Peru varyantı Lambda denmeye başlandı hemen DSÖ isimlendirdi, diğeri de Nepal varyantı. Yani bu varyantların sonu gelmiyor, aşılama oranları küresel boyutta bu denli düşük giderse eğer bir sorun. 

Bu Nepal konusunda Açık Radyo yöneticileri, çalışanları ya da dinleyicileri arasında bu mevsim Everest tepesine tırmanmayı düşünen varsa Nepal’de ve Katmandu’da sorun var. Biliyorsunuz Everest’e tırmanma Çin ve Hindistan üzerinden o yamaçlardan tırmanma, o bölgelerden çıkış yasaklandı. Nepal halen sürdürüyor ama Nepal’de hastalık yayılıyor ve oraya giden bu dağcılardan, örneğin Hollandalı ekibin içinde Nepal varyantı yayılmış. Bu da önemli bir bulgu diye düşünüyorum. 

ÖM: Ben bir şey sorabilir miyim Selim Bey? Bu uluslararası yani ilerici enternasyonalin 4 günlük önemli bir toplantısı bitti. Yani bütün aşı enternasyonalizmi savundular pandemiyi savunmak için. Yani “pandemiyi sona erdirmek bir hayırseverlik meselesi değil, bağış meselesi filan, bir varoluş meselesi” dendi. Bir de ilk yeni bir uluslararası sağlık düzeni dayanışmaya dayalı diye konuşmalar oldu. Çok önemli bir yani “bu ilerici enternasyonel birleştirmek, mobilize olmak ve ilerici güçleri bir araya getirmek için. Bu da aşıda çok büyük önem taşıyor” diyorlar. Fakat buna rağmen ilginç bir şey de var, aşının patentinin alınmasına, bedava dağıtılmasına tabir-i caizse itiraz eden Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin BioNTech aynı zamanda yöneticileri ve sahipleri. Onlara da 25. Aydın Doğan ödülü verilmiş. Burada bir çelişki görüyor musunuz siz yoksa iyi midir?

SB: Ben başından beri eğer anımsarsanız bu patent konusunu bırakın BioNTech yöneticilerini Joe Biden patent kaldırılmalı filan diye demeçler verdiği zaman da bir şey değişiyor mu diye insanlar belki düşünürler. Ben hiç bu konuda hiç iyimser değilim ve inanmıyordum. Ben asla bu patentten vazgeçeceğini kuruluşların, üreticilerin hiç düşünmedim, düşünmüyorum da. Tabii ilginçtir olabildiğince Türkiye'deki enfeksiyon, pediatri, viroloji, immünoloji kongrelerini takip eden birisiyim, herkes Uğur Şahin ve Özlem Türeci gibi bilim insanlarını konuşma yapmak için davet etmeye, ağırlamaya, gerekirse üniversiteler doktora payesi vermeye filan çalışıyorlar, bir yarış içindeler. Yani öyle bir katılım olursa çok daha prestijli olduğunu düşünüyorlar. Onun için Aydın Doğan Bilim Ödülü, bunlar peş peşe gelecektir yani bu sizi şaşırtmasın ama patent konusundaki yaklaşımlarını da unutmamak lazım. 

ÖM: Jonas Salk’a verilmesinden yanayım Aydın Doğan ödülünün.

SB: Çok fazla taraftar bulacağınızı, yetkili kurumlar nezdinde çok fazla taraftar bulacağınızı hiç düşünmüyorum! Bitirirken iki konu birisi aşılarla ilgili çocukların aşılanması, birisi gebelerin aşılanması. Çocuklar aşılansın mı? Çocuklarda hastalık hafif mi geçiyor ağır mı geçiyor? Fransa’da bir yıl içinde toplam 13 çocuk COVID-19 nedeniyle yaşamını yitirdi. Peki bu sayı Brezilya’da kaç? Özdeş sana sorsam?

ÖÖ: Hiç bilemeyeceğim!

SB: 2800. Şimdi Fransa’da 19 yaş altında 13 çocuk yaşamını yitirirken, Brezilya’da üstelik 10 yaş altındaki istatistik bu, 2800 çocuk yaşamını yitirmiş durumda. Yani ülkeden ülkeye gerçekten değişiyor oran.

ÖM: İnanılmaz!

SB: Peki çocuklarda kullanılsın mı kullanılmasın mı? İyi mi olur kötü mü olur? Çok denenmiş midir, yararlı mıdır? Hayır, özellikle Lancet Child Adolescent Health dergisinde Florian Gotzinger ve arkadaşlarının yaptığı, Avrupa’da çocuk ve adolesanlarda COVID-19 oranları çalışması var. ‘Evet çocuklarda bu erişkinlere oranla genel anlamda hafif seyreden bir enfeksiyon gibi görülse de ölümler olmaktadır ve eğer sıra gelirse çocuklar da aşılanmalıdır’ bildirisinin altını çizmişler yazılarında. Yine çocuklarda Mayıs 2021’in sonunda Amerika’da bugüne dek 4 milyon çocuğun COVID-19’a yakalandığı bildiriliyor. Yani kısaca bu grup, bu yaş dilimi o kadar korunaklı değil.

Son bir bilgi de gebelerle ilgili çünkü Türkiye’de gebelerin aşılanmasında çok fazla soru gelmekte, çok fazla farklı fikir uçuşmakta. Yeni çıkan yayınlarda gebelerin aşılanması öneriliyor, gebeler için güvenli bir aşı olduğu söyleniyor. Bu arada en büyük eleştiri “iyi de faz çalışmalarında, aşı çalışmalarında gebeler dahil edilmemişti. Nasıl dersiniz onların güvenli olduğunu?” diye ama ilginç olan, faz3 çalışmalarına katılan ve henüz ikinci aşıyı olmadan yani çalışma bitmeden gebe kalanlar olmuş. Bunlar da izlenmiş tabii, örneğin yaklaşık 57 tane bu çalışmaya katıldıktan sonra gebe kalan ve çalışmayı gebelik ile birlikte bitiren kişiler, bunlarda herhangi bir yan etkisi olmadığı ve gebelerin güvenilir bir şekilde aşıyı kullanmaları gerektiği çünkü hem kendileri hem de doğacak bebeklerine antikor aktaracakları için yeni doğanların da korunabileceği söyleniyor ama ne yazık ki gebeler batıda da ancak %10 oranında kabul etmekteler aşıyı. Bu arada önemli bir ilginç nokta da ülkemizde nedense çok endişe kaynağı oldu, acaba bazı RNA ve vektör aşıları kısırlığa yol açıyor mu konusu. Bu konuda da çeşitli çalışmalar, farklı yorumlar, demeçler var. Nedense bu konularla çok ilgili toplumumuz, hani COVID-19’dan çok ‘kısırlaşacak mıyım?’ diye, ‘spermleri öldürüyor mu bu aşı?’ diye bunun üzerine bir çalışma çıktı. Ne kadar ciddi bilmiyorum ama hayır sperm sayısını arttırıyor bu aşı diye. Daha da fertil oluyormuşsunuz yani aşılanınca. Buralarda aşının yararına ya da aleyhine birtakım yorumlar yapılabilir. Bilmiyorum herhalde burada durmam lazım, sürem doldu galiba? Gebeler konusunda güvenilir bir yaklaşım olduğu ve aşılanmanın yaygınlaşması gerektiği bu kesimde de bunu belirtmekte yarar var diye düşünüyorum. 

ÖM: Bitirmeden cuma günü Önce Sağlık programında… 

SB: Bu cuma günü bir ayağı Londra’da olan, bir ayağı İstanbul’da, diğeri de Ankara’da olan üç merkezde yürütülen Türkiye, ABD ve İngiltere aşı karşıtlığının nedenleri çalışmasını yapan uluslararası bir projeyi gerçekleştiren kişilerle bir program yapacağız. Bu aşı karşıtlığı ve…

ÖÖ: Çok iyi konuymuş, şu anda da Türkiye’de aşı hızlandıkça böyle bir nedense komplo teorileri yayılmaya başladı.

ÖM: Aşı tereddüdü ve komplolar.

SB: Evet bu konuda en önde giden ülke Fransa’dır, %50 aşıyı kabul ediyordu ama son anketlerde %80’e çıktı Fransa’da aşıyı kabul edenler ama şu ya da bu nedenle bilemiyorum yani bu lojistik ya da aşı tereddüdü nedeniyle unutmayalım aşılanan, tam aşılanan birey sayısı en gelişmiş ülkelerde dahi %21 hâlâ. Bu oran öyle toplumsal bağışıklığın filan oluşması için çok uzağında, çok az, çok düşük. Biz her ne kadar Türkiye’de sağlık bakanı sürekli olarak ‘aşılamamız çok iyi gidiyor, hadi aslanlar bitirdik bu işi, yendik!’ filan dese de bu iş pek öyle aslanımla, canımla, cicimle pek olacak bir iş değil gibi ve yeterli olur mu acaba aşılama? Bunu zaman gösterecek herhalde? Peki size iyi haftalar, iyi yayınlar efendim.

ÖM: Çok teşekkürler, görüşmek üzere.

ÖÖ: Teşekkürler, görüşmek üzere.

SB: Teşekkür ederim, sağ olun!